AŞKIN VE AKLIN AHMAKLIK HALİ
Mutsuzluğun kaynağını hep akılda bulmuşumdur. Erasmus da bilmek
mutsuzluktur derken akla rol biçiyordu elbette ki; ancak akıl denilen şey hep
bir bilinmezlik yaratır, yani hep bir muğlâklık, muğlâklık hali ise daima
ürkütücüdür. Bilinmeyenin korkutuculuğu vardır…

O yüzden hep kaçtık bilinmezlikten, çünkü hep muhafaza ettik ve hep
bilinene yöneldik. Çünkü Mahçupyan’ın dediği gibi akıl muhafazakârdır. Muhafaza
ettikçe hep sığındık, sığındıkça da yeraltına indik. Muhafaza ettiklerimiz ise
Mead’in kuramındaki gibi dış benlerimizdi kuşkusuz… En çarpıcı olanı ise bu dış
benlerin içinde aşka da yer verdik. Aşkı bir yere koymak gayretindeyseniz bu iç
beniniz olmalıdır. Aşkı dış beninize yerleştirdiğinizde onu muhafaza etmeye
çalışırsınız. Muhafaza ettikçe de sınırlar koyarsınız, sınırlar çektikçe de
bunalırsınız bunaldıkça da ahmaklaşırsınız. Aşkı diğer dışsal olgulardan ayrı
özel bir yere koyma gayretinde değilim; fakat aşkı dış bene yerleştirmek muhafazakârlıktır
diyorum, onu muhafaza etme gayretidir. Yani bir anlamda ahmaklıktır. Dış
benlerinizdeki hiçbir şey size ait değildir. Size ait olmayanın peşinden koşmak
ise kendinizi aşağılamaktan başka bir şey değildir. İşte insan aklı da kendine
ait olmayanın peşinden gider. Fakat kendi aklını yorumlayamaz. O yüzden diyorum ki, insana ait olan hiçbir şey
bana yabancı değildir. Mesele insana ait
olanı keşfetmektir; fakat buradaki açmaz insan ait olanı akılla
keşfedemezsiniz. Aklın kapasitesi sınırlıdır, akıl hep sizi peşinizden
koşturur, yorar, adeta kumada eder. Akıl hep açıklama yapma gayretindedir,
bazen kendinize bazen de karşınızdakine açıklama yapma çabasına girersiniz.
Açıklama yaptığınız zamanda akla paralel olarak ya karşınızdakinin ya da kendi
dış beninizin tutsağı olmuşsunuzdur. Akıl çünkü mantıklaştırma / mantığa bürüme
faaliyetinin bir aracıdır. Kendinize hep bir şeyleri açıklamaya çalışırsınız,
yani, hep bir şeyin nedenini aramak... Cevabı bulunca da rahatlar mutlu
oluğunuzu, hayatın tüm şifrelerini çözdüğünüzü zannetmeye başlarsınız. Böylece
de mutsuzluğun kaynağının akılda olduğunu unutursunuz. İnsan ise tek başına
kalınca aklından kaçma gayretine girer, yani iç benine ulaşma çabasına… İnsanı
yok eden şey ise diğer insanların varlığıdır. Çünkü size ait olmayan şeyler
diğer insanlarda var olmaya çalışır. Siz de yukarıda söylediğim gibi size ve
insana ait olmayan şeylerin peşinden gidersiniz, ahmakça ve kendinizi
aşağılayarak… Aşka geri dönecek olursak aşkı muhafaza etmenin yolu ona ve
karşınızdakine sınırlar koymaktan geçer. Nasıl ki muhafazakârlık ahmaklıksa, bu
sınırları koydukça da aşkı yaşayamayacak kadar aptalsınız demektir.
Emre Özcan
eozcan@baskent.edu.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder