CHP VE MERKEZ-TAŞRA İKİLEMİ

Türk Modernleşmesi, şüphesiz Batı’daki gibi burjuva
devrimleriyle olmamıştır. Buna özgün durumlardan en temeli feodal üretim
tarzına sahip Orta Doğu ve Asya topluluklarının buna olanaklı olmamasıdır.
Fakat kanımca hiçbir cumhuriyet kendisini feodal bir devlet yapısının devamı
olarak nitelendirmez. Çünkü cumhuriyet aynı zamanda tıpkı modernizmin
geleneksellikten kopuşu temsil ettiği gibi geçmişten radikal bir kopuşu temsil
etmelidir. ( Ayrıca bu konu tarihsel süreklik ve kopuş meselesidir ki ancak
başka bir yazıda ele alınabilinir.) Yedi yüz yıldır her sene İstanbul Fethi’nin
kutlamaları, Osmanlı Devleti’nin borçlarının ödenmesi, Ermeni Tehciri gibi
noktalar ve daha niceleri bize Fikret Başkaya’nın tabiriyle eski şarabın yeni şişeden
sunulduğunu gösteriyor.
Kemalist Modernleşme batılılaşma ideasını altı ilkesinde
sistematize etmiş ve bu ilkeler Türkiye Cumhuriyeti’nin öz ve özgül yapısını
belirleyerek Cumhuriyet Halk Partisi’ne taşıyıcılık ve koruyuculuk
yükümlülüğünü vermiştir. CHP ise çok partili dönemden sonra hiçbir zaman tek
başına iktidar olamadığı için bu topraklarla kurucu ideoloji arasında bir doku
uyuşmazlığı olduğunu gözler önüne sermiştir. Tabloyu da daha da netleştirmek
gerekirse Türkiye’nin kurucu partisi olan bir partinin hiçbir zaman seçimle tek
başına iktidara gelememesi gerçekten derinlemesine analiz gerektiren bir meseledir.
CHP hiçbir zaman seçimle tek başına hükümet olamasa da ordunun uzantısındaki
pozisyonu ve İttihat-Terakki geleneği bakımından daima iktidar olmuştur esasen.
Şimdi ise yeni oluşan AKP Devleti’nde
CHP, değerli hocam Aziz Şeker’in belirttiği gibi muhalefet olma becerisini
sergileyebilecek midir, hatta ve hatta iktidar olma tahayyülünü gerçekleştirebilecek
midir?
Koray Çalışkan, adı Hüseyin olan bir siyahînin ABD
Başkanı olduğu bir dünyada CHP’nin de tek başına hükümet olabileceğini
öngörüyor. Fakat burada muhalefet olmayı yeni yeni öğrenen CHP’yi tarihin tozlu
raflarına kaldırılan Kemalizmin altı ilkesinden bağımsız düşünmek olanaklı
değildir. CHP’den beklenen sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini
benimsemesidir; ancak ulusal bir partinin, yani yerel bir ideolojinin
ilkeleriyle yapılandırılan bir partinin sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine
ulaşması kanımca pek mümkün değildir. Ayrıca Türkiye’nin muhafazakâr-milliyetçi
taşra yapısı CHP’yi tek başına hükümete taşıyacak bir odak değildir. İşte bu
noktada Kemalist Modernleşmenin, taşraya yeni ve bağlayıcı kimlikler yükleme
kurgusu veya misyonu başarısızlıkla sonuçlandığı için CHP kendi halkını asla
yaratamamıştır. Çünkü merkez ile yerel arasındaki sosyo-ekonomik ve kültürel
mesafe birbirinden çok uzaktır. Kemalist Modernleşme bu mesafeyi daraltmak
adına yıllardır taşrayı modernleştirmek ekseninde merkezi yerele taşımaya
çalışmıştır ve başarısız olmuştur. Fakat AKP hükümeti ise yereli merkeze taşıma
gücünü sergileyerek yereli merkezi bir güç haline getirmiştir. İşte temel
mesele de temel fark da burada yatmaktadır.
Giriş bölümünde
belirttiğim gibi Kemalist Modernleşme, Batı ideallerinin ve modernizmin birincil
ve özgün taşıyıcısı değildir. Bu misyonu, taşrayı dönüştürme veya merkezi
taşraya taşıma düzleminde sahiplenmesi Kemalizm ve onun ilkelerini benimseyen
CHP ile taşra arasındaki mesafeyi daha da açmıştır. İkincisi ise Kemalist
Modernleşme’nin Osmanlı’dan bütüncül ve radikal bir kopuşu sergileyememesi
taşrayı yeniden, topyekûn yapılandırmasını olanaklı kılmamaktadır. Bunun en temel sebebi de Kemalizmin asla ve asla yeni bir insan ve yeni bir toplum modeli yaratma yetisine sahip olmamasıdır.
Emre
Özcan
eozcan@baskent.edu.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder