4 Mart 2012 Pazar


              
SANAL DÜNYANIN SANAL GERÇEKLİĞİ

İnsanoğlu’nun Ay’a ayak basmasının izlendiği sırada, olayı izleyen insanlar böyle bir şeyin mümkün / gerçek olamayacağını söylüyorlar. O ana tanık olmak için orada bulunan Susan Sontag da onlara: Peki ama inanmıyorsanız neden izliyorsunuz? diye soruyor ve şu yanıtı alıyor: Biz televizyona bakmaya / televizyonu izlemeye gelmiştik…
Baudrillard’ın Sontag’dan yaptığı bu alıntı gerçekten inanılması güç bir hikâye… İnsanların o tarihsel ana tanıklık etme sebebi ekrandan yansıyan Ay’a değil, Ay’ı gösteren ekrana bakmak…
Gerçeklik dediğimiz şey bir tutkuya, bir düşe, bir hayale veya fantasma dönüştüğünde var olabilir. Çünkü Baudrillard’ın söylediği gibi düşleri elinden alınmış bir dünyada gerçeklik egemen olabilir mi? Artık insanoğlunun Ay’a çıkabileceğinin düşü, tutkusu bile yok edilmiş durumda, yani, sanal bir hakikat tarafından eleminize edildi ya da anamorfoza[1] uğrayarak sanal bir yanılsama içinde kayboldu. Dolayısıyla gerçekliği yok eden şey arzunun/ düşün sanal bir hakikat tarafından yok edilmesidir.
Günümüzde ekranların, göstergelerin ve görüntülerin çoğalmasıyla bir yanılsamaya veya sanal bir hakikate boğulmuş durumdayız. Bu ekranların en temel işlevi ise gerçekliği ortadan kaldırmak, bazen görüntüyü asıl gerçek haline dönüştürmek ve bizi gerçeğin içeriğinden mahrum bırakmaktır. Nitekim ekran ne söylerse söylesin ne gösterirse göstersin biz gerçeğe karşı ulaşamaz veya korumalı bir pozisyona itiliriz. Tıpkı Sontag’ın Ay hikâyesinde olduğu gibi düşleri çalınmış olarak o ana tanık olanlar ekran tarafından gerçeğe ulaşmaz bir konuma hapsedilmiştir.
Baudrillard; video, aktif ekran, internet gibi interaktif süreçlerin artık izleyiciler ile ekran arasındaki mesafeyi yok ettiğini söylüyor. Baudrillard’ın bu tespiti aklıma sanal dünyayı veya sosyal medya denilen mefhumu getirdi. İnsanların düşlerini-hayal kırıklıklarını, hüzünlerini-mutluluklarını, gizlerini, özlemlerini, günlük faaliyetlerini ve kendilerini bir bütün olarak isteyerek ve bilerek gözetim altına soktukları, yani kendilerini bir anlamda teşhir ettikleri küresel dünyanın vazgeçilmez o mefhumunu… Acaba insanlar bu paylaşımlarını kimlerle yapıyorlar, kestirmeden söylersek sadece bir ekranla…
Arzularını, düşlerini, gizlerini, mutsuzluklarını, mutluluklarını sanal araçlarla sergileyen insanlar Baudrillard literatürüyle söyleyecek olursak imgeleşirler ve ekran ile kendileri arasındaki mesafeyi yok ederler. Bir diğer anlamıyla söylemek gerekirse o ekranın artık dışında değil, içinde olmaya başlarlar. Bu durumda tüm bu duygularını kendi iradeleri ve istekleriyle yukarıda söylediğim gibi sanal bir hakikate teslim ederler, yani yok ederler, yani adeta o duyguların gerçek olmadığını bize ispat ederler. Çünkü duygularınızı sanal bir ekrana teslim ettiğinizde o gerçeklik olmaktan çıkar.
Dolayısıyla görsel ve sanal bir dünyanın adeta kucağına otururlar, yani sanal dünya ile bütünleşirler, eşitlenirler, makinalaşırlar, onun parçası olurlar ve tek özgürlükleri o ekranın diledikleri zaman açıp kapayıcısı olmalarıdır.
Ekran ve görünümler dünyası bir unutturma, adeta hafıza silme projesidir. Baudrillard buna yapay bellek yaratma diyor. Ekranda gördüğümüz şeyler kuşkusuz ki gerçeklik değildir ve bir yanılsamadan ibarettir. Baudrillard ekran ve görünümler dünyasını, unutturma projesi ve yapay bellek yaratma olarak ele alıyor. Ben ise buna denkleştirme projesini ekliyorum. Çünkü ekranda gördüğünüz nesneler veya haberler ardından gelen bir sonrakine denk kılınır. Örneğin; bir savaş haberini ve ölen insanları izledikten sonra kanalı değiştirip eğer bir tuvalet kâğıdı reklamı izliyorsanız bu ikisi hafızanızda denk bir algı yaratır. Veya aynı savaş haberini ve ölen insanları internetten okuduktan sonra başka bir link’e tıkladığınızda karşınıza aniden çıkan mağaza reklamları gibi…
Çünkü ikinci izlediğiniz reklamlar veya magazin haberi birinci izlediğiniz savaş haberini Baudrillard’a göre unutturur. Kanımca, unutturmakla kalmaz ikinci izlediğiniz magazin haberlerinde oluşan algı ilk izlediğiniz savaş haberlerindeki algıyla denk konuma gelir, yani eşitlenir.
Son kertede, asıl gerçeklik dediğimiz şeyi belirleyen kanımca ekranla, görünümlerle, göstergelerle veya sanal dünyayla aranıza koyduğunuz mesafeyle ilişkilidir. Bu mesafe ortadan kalktığında artık o ekranın içinde yer alıyorsunuz demektir, yani maddi / asıl gerçeklikten uzaklaşıp düşlerinizi yok eden sanal / yalancı bir hakikate teslim olmuşsunuzdur ki artık duygularınızda gerçekliğe dair en ufak bir kırıntı bile kalmamıştır.



Emre Özcan
eozcan@baskent.edu.tr



[1] Optikte, görüntünün boyutlarının çarpıtılması ya da ilk biçimi… Eğik bir ayna aracılığıyla ya da dönüştürüm planı dışında yeniden oluşturulabilen bir nesnenin optik veya geometrik bir yöntemle tanınmayacak biçimde dönüştürülmesi.

2 yorum:

  1. Adsız4:02 ÖÖ

    gerçek nedir hocam ?Gerçek nedir hocam gerçeği televizyonda sosyal medya da değil de köy kahvlerinde mi ariyacağız televizyon sosyal medya yokken de gerçeği oluşturanlar tüm tarih boyunca askeri -siyasi -dini ve burjuvaji değilmidir.Her devirde halk da bu gerçeği kabullenir kabullenmediği zaman ya ölür ya delirir ya da alt kültürde kimliksiz hiç bir seye sahip olmadan dışlanarak varlığını sürdürür.Gerceğin peşinde koşmak tehlikelidir.Halk tehlikeliyi sevmez O ses yarışması finali belki de somali de açlıktan ölenlerden daha önemlidir normal bir vatandaş için yumaşak hesaplı bir tuvalet kağıdı Mit yasasından daha önemlidir. Gerçek bizim canımızı acıttığında farkına varabileceğimiz bir olgudur onun dışında onu anlamayı bırak yanına bile yaklaşmayız .Sorun gerçeğin ne olup olmadığı değil sorun insanların neden bu kadar bencil ve aptal olduğudur...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hepimiz "ortak rüyalarımızın" gerçekliğinde yaşıyoruz. Yapay olan bizim dışımızda yarattıklarımız değil kendimiziz. Çünkü biz "gerçekliği" bilincimizle yaratıyoruz zaten. Rüyadayken ancak bu rüyanın gerçekliğini bilebiliriz ve dışında bir gerçekliğin olmasının hiç bir anlamı yoktur. Üstüne üstlük yaşadığımız gerçekliğin her an değişmesi ve onu zamanda ve mekanda aynı anda tarifleyemeyeceğimiz için dışımızda bir gerçeklikten de söz edemeyiz. sadece onun varlığını hissedip ona karışabiliriz. bir su damlası gibi. selamlar

      Sil